7 Mart 2016 Pazartesi

RANDEVUNUZ VAR!

RANDEVUNUZ VAR!


Randevunuz var! Benim randevum yok demeyin… Herkese ama herkese bir randevu verildi.
Sıra size de gelecek. Bir gün randevu defterinden sizin de adınız çıkacak, siz de o herkesin buluştuğu ile buluşacaksınız… Herkesin randevusu kendisine özel. Yalnız bu randevu da bir şey var öyle bütün randevular gibi faş edilmiş değil. Bazı hikmetler gereği randevu mekanı ve tarihi gizli tutuluyor. Hatta bu randevudan sizin bile haberiniz yok!....
            Randevu mekanları hakkında çok fazla çeşitliliğe sahip: belki yolda yürürken ansızın karşınıza çıkacak,belki bir yolculukta karşılaşacaksınız onunla, belki de sizi uykuda ziyaret edecek.
            Randevu saatleri de çok çeşitli; kimisine sabah ezanları okunurken ulaşacak, kimine gecenin bir vakti ziyaret edecek, kimisi ile de en ummadığı, en  beklemediği anda  karşılaşacak.
            Evet belki randevunuzun Azrail ile olduğunu anlamışsınızdır. Hayatta en fazla etrafımızı kuşattığı halde en az farkına vardığımız, bize en uzak gördüğümüz hadisedir ölüm. Sırrı çözülemeyen, uğruna ab-ı hayat aranan biraz daha burada kalabilmenin hatırına her şeyin feda edildiği olaydır ölüm. Ölüm hadisesi yeryüzündeki bütün plan ve programları iptal ettiren yegane gerçektir. Yarınki çok önemli toplantı, eşiniz ve çocuklarınız ile kurduğunuz evin hayali, borçlarınız, geçim derdi ve daha nice güzel ve kötü düşünce ve hayaller son bulur ölüm geldiğinde.
            Azrail için kim olduğunuzun önemi yoktur. İster Paşa olun isterse Bey fark etmez. Kimin oğlu ve kızı olduğunuza da bakmadan alır canınızı, makam ve mevkinizin de önemi yoktur. Kadın ve erkek olmakla da pozitif ayrımcılığa tabi tutulmazsınız.  Bebek, çocuk, genç, ihtiyar demez alır canınızı elinizden kaskatı kesilmiş bir ceset kalırsınız. O sıcacık, o sevecen halinizden hiçbir eser kalmamıştır artık.
Evet insanoğlu önemli randevularına hazırlık yapar. Mesela çok önemli bir iş toplantısı ise gerekli hazırlıkları ona göre yapar, kıyafetini ona göre hazırlar. Sevgilisi ile buluşacağında kılık kıyafetten tutun da kafasında söyleyeceği cümlelere kadar kurgular insanoğlu. Ama ne gariptir ki ölüme hazırlık yapmaz. Ölüm en uzaktır kendisine çünkü fakat en yakındır aslında.
Ölümün yüzü soğuktur. Bahsederken ölümden kelimelerin boğazınıza dizildiğini hisseder, kendinizi daha bir cenderede sıkışmış hissedersiniz. Nutkunuz tutulur, toz pembe hayalleriniz dağılır, kara bulutlar çöker üstünüze.
             
Ölüm algısı ürpertirken yüreğimizi bazılarına rastlarsınız. Onlar ölümden korkmazlar, Ölümü Düğün gecesi gibi niteleyen Mevlana mesela. Ağlamayın ardımdan der bu öldüğüm gün düğün günümdür (Şeb-i Arus). Erdem Beyazıt seslenir şiirin gücü ile “Ölüm bize ne yakın ne uzak ölüm/ Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm” Necip Fazıl şöyle seslenir: “Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber/ Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?” Evet belki ölümü yeni bir başlangıç olarak görenler hazırlıklarını ötelere doğru yaptılar ve onlar; Azrail’i aradaki perdeleri kaldıran melek bellediler ve ölümü istemeden ölümü sevdiler.
            Ölümün soğuk yüzüne sıcacık cümleler kurmak zor olsa da biz de fark etmeliyiz Cahit Sıtkı gibi “Neylersin Ölüm herkesin başında/ uyudun uyanamadığın olacak/ kim bilir nerde nasıl kaç yaşında/ bir namazlık saltanatın olacak/ taht misali o musalla taşında…”

            Randevu saati yaklaşmakta haberiniz olsun….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder