RANDEVUNUZ VAR!
Randevunuz
var! Benim randevum yok demeyin… Herkese ama herkese bir randevu verildi.
Sıra size de
gelecek. Bir gün randevu defterinden sizin de adınız çıkacak, siz de o herkesin
buluştuğu ile buluşacaksınız… Herkesin randevusu kendisine özel. Yalnız bu
randevu da bir şey var öyle bütün randevular gibi faş edilmiş değil. Bazı
hikmetler gereği randevu mekanı ve tarihi gizli tutuluyor. Hatta bu randevudan
sizin bile haberiniz yok!....
Randevu mekanları hakkında çok fazla
çeşitliliğe sahip: belki yolda yürürken ansızın karşınıza çıkacak,belki bir
yolculukta karşılaşacaksınız onunla, belki de sizi uykuda ziyaret edecek.
Randevu saatleri de çok çeşitli;
kimisine sabah ezanları okunurken ulaşacak, kimine gecenin bir vakti ziyaret
edecek, kimisi ile de en ummadığı, en
beklemediği anda karşılaşacak.
Evet belki randevunuzun Azrail ile
olduğunu anlamışsınızdır. Hayatta en fazla etrafımızı kuşattığı halde en az
farkına vardığımız, bize en uzak gördüğümüz hadisedir ölüm. Sırrı çözülemeyen,
uğruna ab-ı hayat aranan biraz daha burada kalabilmenin hatırına her şeyin feda
edildiği olaydır ölüm. Ölüm hadisesi yeryüzündeki bütün plan ve programları
iptal ettiren yegane gerçektir. Yarınki çok önemli toplantı, eşiniz ve
çocuklarınız ile kurduğunuz evin hayali, borçlarınız, geçim derdi ve daha nice
güzel ve kötü düşünce ve hayaller son bulur ölüm geldiğinde.
Azrail için kim olduğunuzun önemi
yoktur. İster Paşa olun isterse Bey fark etmez. Kimin oğlu ve kızı olduğunuza da
bakmadan alır canınızı, makam ve mevkinizin de önemi yoktur. Kadın ve erkek
olmakla da pozitif ayrımcılığa tabi tutulmazsınız. Bebek, çocuk, genç, ihtiyar demez alır
canınızı elinizden kaskatı kesilmiş bir ceset kalırsınız. O sıcacık, o sevecen
halinizden hiçbir eser kalmamıştır artık.
Evet
insanoğlu önemli randevularına hazırlık yapar. Mesela çok önemli bir iş
toplantısı ise gerekli hazırlıkları ona göre yapar, kıyafetini ona göre
hazırlar. Sevgilisi ile buluşacağında kılık kıyafetten tutun da kafasında
söyleyeceği cümlelere kadar kurgular insanoğlu. Ama ne gariptir ki ölüme
hazırlık yapmaz. Ölüm en uzaktır kendisine çünkü fakat en yakındır aslında.
Ölümün
yüzü soğuktur. Bahsederken ölümden kelimelerin boğazınıza dizildiğini hisseder,
kendinizi daha bir cenderede sıkışmış hissedersiniz. Nutkunuz tutulur, toz
pembe hayalleriniz dağılır, kara bulutlar çöker üstünüze.
Ölüm
algısı ürpertirken yüreğimizi bazılarına rastlarsınız. Onlar ölümden
korkmazlar, Ölümü Düğün gecesi gibi niteleyen Mevlana mesela. Ağlamayın
ardımdan der bu öldüğüm gün düğün günümdür (Şeb-i Arus). Erdem Beyazıt seslenir
şiirin gücü ile “Ölüm bize ne yakın ne uzak ölüm/ Ölümsüzlüğü tattık bize ne
yapsın ölüm” Necip Fazıl şöyle seslenir: “Ölüm güzel şey, budur perde ardından
haber/ Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?” Evet belki ölümü yeni bir
başlangıç olarak görenler hazırlıklarını ötelere doğru yaptılar ve onlar;
Azrail’i aradaki perdeleri kaldıran melek bellediler ve ölümü istemeden ölümü
sevdiler.
Ölümün soğuk yüzüne sıcacık cümleler
kurmak zor olsa da biz de fark etmeliyiz Cahit Sıtkı gibi “Neylersin Ölüm
herkesin başında/ uyudun uyanamadığın olacak/ kim bilir nerde nasıl kaç
yaşında/ bir namazlık saltanatın olacak/ taht misali o musalla taşında…”
Randevu saati yaklaşmakta haberiniz
olsun….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder