19 Temmuz 2016 Salı

Türk Milletinin Darbesi

           
         
 
 15 Temmuz 2016 Cuma günü ansızın ülkede yaşanan bir askeri kalkışma. İstanbulda köprüleri kapatan tanklar ve askerler Ankara semalarında uçmaya başlayan helikopter ve jetler. Önceden belirlenmiş hedeflere yapılan saldırılar. Herkes şokta , insanlar ne olduğunu anlamaya çalışmakta çok geçmeden olay anlaşılıyor ve bu Türkiye Cumhuriyetine karşı düzenlenen bir darbe girişimi . Darbe girişimi anlaşıldıktan hemen sonra Dr. Devlet Bahçeli ivedilikle ve soğuk kanlı bir şekilde açıklama yaparak hükümete desteğini bildirmiş ve bunun kabul edilemez olduğunu söylemiştir. Hemen arkasına hükümetten Başbakan Binali Yıldırımdan bir açıklama arkasından Adalet Bakanı Bekir Bozdağdan bir açıklama ve bunların arkasına Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğandan gelen açıklama. 


              Ne oldu ise yapılan açıklamalardan hemen sonra olmaya başladı. Bir millet top yekün birlik olup darbeye karşı sokaklara döküldü. Kimisi tankların önüne yattı kimisi askerleri engellemeye çalıştı. Vatandaş Ülkesi için çocuklarının geleceği için yapılan saldırılara ve meydana inen tanklara göğsünü siper ediyor ve bir destan yazıyordu. Darbe görmüşler vardı korkulu ve tedirgin bir bekleyiş içinde darbeyi sadece duyanlar ve okuyanlar vardı . Sağcısı , solcusu , alevisi , sünnisi , türkü ve kürdü birlik olmuş canları pahasında meydanları bırakmıyor hainlere karşı duruyordu. Çok zaman geçmemişti darbe püskürtüldü fakat o gece Türkiyenin yaşadığı en uzun gecelerden biri idi. 

           

 Koca Türk Milleti darbecilere en ağır darbeyi vurarak Darbeye taş koymuştu. Bütün milletlerin gıbta edeceği birlik ve beraberlik ile çocuklarının geleceğini emniyete almıştı Necip Türk Milleti .Yediden Yetmişe canları pahasına tanklara karşı durmuş , Şehit vererek gazi olarak yapılacak ihanete geçit vermemiştir.


        
                

5 Temmuz 2016 Salı

Bayramlar Bayram Ola


         Bayram kimi zaman vuslat ve sevinçleri , kimi zamanda hüzün ve gurbeti getirir gelişi ile. Bayrmları bayram yapan , sevdiklerimiz ile birlikte olmak, büyüklerin elini öpmek, küçüklere el öptürüp onların gözlerinden öpmek, zincirleme bir sevgi ve duygu paylaşımıdır. Bayram tebrikleri ve ziyaretleri bizim kültürümüzde önemli bir yere sahiptir, yalnız son zamanlarda bayram kültürü yerini tatil algısına bırakmış durumda. Bu yüzdendir ki her geçen bayram biraz daha eski bayramları hasret ve özlem ile anar olduk.

           Bir bayram yapmak için, bayramı, ailesi ve sevdikleri ile paylaşmak için heyecanla yola koyulanlar  var. Uzun uzayan yollar ve yol boyunca kurulan hayeller, hayallerin vermiş olduğu heyecan ve haz. 

            Bayram demek ; buzların aradan kalktığı, yerine samimiyet ve sevginin yeşerdiği günlerdir. Sıla-i Rahim yapıp ana baba ve akraba ziyaretleri ile gönül mimarlığı yapmaktır. Bayram tatili hesaplanıp bir başına yada sadece çekirdek aile ile gözlerden uzaklarda denize girmek yada bir doğada kamp kurmak değildir. Sevgi denizine dalıp gönüllere taht kurmaktır bayram. Bazen Hayat şartları, iş durumları ve imkanlar hesabi ile bayramı , yalnız başına gurbette ve hüzünle yaşar insan, Bayramların Bayram olacağı güne özlemle. 

            Velhasıl Bayramı Bayram yapan sevdiklerimizle birlikte olup, sevgi denizine dalıp gönül tahtına kurulmaktır. Hüzün ve gurbetten uzak, sevinç ve vuslatların olduğu bayramlar geçirmeyi nasip etsin Rabbim. Uzun söze ne Hacet ! BAYRAMLAR BAYRAM OLA ! Efendim, Bayramlar Bayram !

17 Mart 2016 Perşembe

Çanakkale'nin Anısına


                    Çanakkale ne idi, Çanakkalede ne kazanıldı ne kaybedildi. Necip Milletimiz için Çanakkalenin yeri ve önemi nedir. Çanakkalenin ruhu günümüzde yaşıyor mu.
                    
                    Birinci Dünya savaşı zamanında 1915 li yıllarda Dünyanın en büyük ordularının gelip kapımıza dayandığı o büyük savaş. Yokluklar içinde kıt imkanlarımıza rağmen yedi düvele baş kaldırıp bir destanın yazıldığı yerdi Çanakkale. Ve birinci dünya savaşı içerisinde en büyük can pazarının kurulduğu, en kanlı olara bilinen yeridir Çanakkale.

                  Çanakkalede tarih kitaplarında yazılanların dışında anlatılanlardan bambaşka bir ruh vardı. İslamın son kalesi düşmesin diye gözünü kırpmadan, geri dönmeyi bir an olsun düşünmeden cepheye gelen ve kanının son damlasına kadar savaşan şartlar ne olursa olsun Allahtan ümidini kesmeyen samimiyetle ve tam teslimiyetle iman etmiş askerleri vardı Çanakkalede kurulan ordunun.



               Yarım milyon insanın öldüğü, kandan ırmakların aktığı bir savaşın elbette zahirinden başka birde görünmeyen tarafı vardı.Devltin bekası için vatanının ve milletinin selameti için can veren bir ruh vardı.Ne oldu da bu ruhu unutup kendi kendimize yabancı olduk. Öyle ki ; bu gün bizim çalınıp söylerken oynadığımız O gün cepheye giden 15 yaşında çocuklara yazılmış ağıttı oysa. Seyit onbaşı vardı, Allaha sığınıp iman gücü ile 257 kiloluk bir bombayı bir başına kaldırıp topun ağzına sürmüş ve Queen Elizabeth adlı geminin bacasından içeri sokarak gemiyi batırıp savaşın seyrini değiştiren.  Birde günümüzde sadece adı olup hiç askeri olmayan 57. alay vardı Günümüde hala dünyanın en Kahraman alayı olarak nitelendirilen ve askerlerinin tamamının şehit olduğu 57. alay.Savaştığı düşmanlarına bile insanlık dersi verip insanlığı öğreten esirlerine insanca davranan bir milletin yazdığı destanı o Çanakkale şuurunu ve inancını her zaman zinde ve akılda tutmalıyız. Vatanımıza memleketimize bir musibet bir tehdit geldiği zaman çanakkaledeki gibi birlik olabilmeyi bilmeli ve asla bu vatanı birilerinin istediği gbi çiğnemesine izin vermemeliyiz.Metrekareye 6 bin mermi düşse de vatan uğruna ölmeyi şeref bilip yalnızca Allahtan medet uman bir ecdadı layıkı ile anmalı hatırlamalı ve o şuuru yeni yetişen nesillere anlatıp öğretmeliyiz.

               Rabbim bizlere bir Çanakkale daha göstermesin.Bu vatan için genci yaşlısı, kadını erkeği, lazı, kürdü,türkü,çerkesi ve arabı birlikte omuz omuza savaştı koyun koyuna siperlerde can verdi. Çanakkalede şehit düşen askerlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Aziz şehitlerimizin mekanları cennet makamları Ali olsun .

                Bizim örneğimiz çanakkale olsun, unutmamalıyız ki; biz hep birlikte Türkiyeyiz. Birleşirsek biz oluruz, tok oluruz, güçlü oluruz, ayrılırsak yok oluruz. 

14 Mart 2016 Pazartesi

Yaşananların Ardından








                     Evet gün geçmiyor ki canımızı sıkan bir şeyler olmasın. Hepimizin hayatında ayrı ayrı sıkıntıları, acıları,kederleri ve hüzünleri var elbet. Ama bazı acılar var ki bana ne diyemeyeceğimiz, kayıtsız kalıp susamayacağımız ve hepimizi birinci dereceden ilgilendiren acılar var. Ülkemiz üzerinde oynanan oyunlar var, ülkemize yapılan saldırılar. Son zamanlarda artan terör olaylarına baktığımızda bu acı aslında hepimizin acısı.Fakat biz garip bir ülkeyiz, sahipsiz ve dostsuz, coğrafyasında ve dünyada yalnız bırakılmış bir ülkeyiz. Ne garip değil mi Fransada bir patlama olduğunda profil resimleri fransız bayrağı oluyor, bütün liderler Fransada toplanıp teröre tepki gösteriyor. Gel gelelim Canım ülkemde Ne profil resimleri Türk bayrağı oluyor ne de bizim acımızı paylaşmaya gelen dünya liderleri.

                   


                   Acılar bağrımıza yumruk gibi inmişken, kelimeler düğümleniyor boğazımızda. Biz acısında kenetlenebilen bir milletik, ne oldu bize de acılar bizi ayrıştırmaya başladı. Sanki terörün, teröristin ve bunlara azmettirenlerin hiç suçu yokmuş gibi kendi devletini ve hükümetini suçlayan insanlar türedi. İhmali olanlar varsa elbette devlet ve hükümet üzerine düşeni yapmalı, bizlerde vatandaş olarak üzerimize düşeni yapmalıyız. Vatanımıza ve Memleketimize hakkı ile sahip çıkmalıyız. Asla terör üzerinden, ölümler ve acılar üzerinden kimsenin siyaset yapmasına prim vermemeliyiz. Sosyal ağlarda acılar ve ölümler üzerinden popülarite kaygısı taşıyan insancıklar var artık ülkemde, sırf beğeni ve paylaşım sevdası ile sosyal medyalarda yazanlar çizenler. Allah vatanımıza memleketimize zeval vermesin. Çünkü bizim için başka bir ülke, başka bir vatan, başka bir yurt yok. Artık uyanmalı ve kendimize, aslımıza dönmeliyiz. Geçmişimizde olduğu gibi , türkü, kürdü, lazı, çerkesi ... ve daha nicesi birlik ve beraberlik içinde vatanımızın ve memleketimizin bekası ve selameti için çalışmalıyız, bunların yanı sıra vatan haini olanları ayırt etmeli, bunun için elimizden ve dilimizden geleni yapıp söylemeliyiz, devletin bekası için hükümet de üzerine düşeni yapmalı, nerde bir vatan haini var ise bunlara yardım ve yataklık eden bunlardan prim elde eden varsa en ağır cezalar ile cezalandırmalı.

                 Ben, ülkem yandıkça yanıyorum, suçsuz ve masum insanlar kahpeçe katledilirken ülkemde, her ağlayanla birlikte ağlıyorum. Ben unutmuyorum, ne Çanakkaleyi, Ne dünya harbini,Ne malazgirti. Bu devletin bekası için hep birlikte bedel ödedi isek geçmişte, bundan sonra da bize acı yaşatacak kim olursa olsun kat be kat bedeli ödetilmeli.

                Allah adildir ve her şeyi hakkı ile bilendir. Rabbim vatanımızın ve memleketimizin üzerine oyun oynayan her kim ise oyunlarını başlarına çevirsin, bu ölümlerden kim prim elde ediyor, kim bir çıkar sağlıyor ise Rabbim onların süründüğünü,peişan olduğunu bizlere tez zamanda göstersin. Yapılan saldırılarda hayatını kaybedenlere Hak Teala Rahmet eyleye, yaralılara acil şifalar ihsan etsin. Başta yakınlarına ve devletimim Necip Milletine de bol bol sabırlar ihsan eylesin....

10 Mart 2016 Perşembe

SELAM OLSUN!

Önce selam sonra kelam derdi eskiler…
Selam kelimesi emniyet, sağlık, sağlamlık, selamet, barış, huzur, esenlik,…  gibi birçok ifadeyi içinde barındıran kutlu kelime.
Selam aradan yabancılığı kaldırıp atma, düşman olmadığını belli etmenin, benden sana, senin malına, ırzına, aklına, canına, dinine zarar gelmez demenin en kestirme yoludur. Bizi birbirimize yakın kılmanın, aradaki perdeyi aralayıp birbirimize aşina olmanın anahtarıdır selam. Kendi kabuğundan kurtulup bireyden topluma, benden bize doğru bir genişlemenin adıdır selam.
Bugün toplumlarda adı değişse de her toplumda ben de buradayım, varım ve bu varlığımın sana zararı yoktur demenin adıdır selam.
Selam kelimesinin yerine bugün ikame edilen “merhaba”, “iyi günler”, “günaydın” … vb ifadeler de yakınlık kurmanın ve birini tanımaya başlamanın girizgahı olsalar da selamın sıcaklığını ve samimiyetini verememektedir. Selam Kur’anî bir kavramdır. İnananların birbirini gördüklerinde, karşılaştıklarında es geçilmemesi gereken bir kutlu söz.
Selam sahabe hayatında o kadar yaygındır ki birbiri ile yan yana yürüyen sahabeler aralarına bir ağaç, bir duvar vb. bişey girse tekrar karşılaştıklarında tekrar birbirlerini selamlarlarmış. Evet bu topraklarda yaşayan kültür inkar edilemez derecede Müslüman kültürdür ve selam Müslüman toplumun anahtarıdır. Peygamber Efendimizin tanıdık tanımadık herkese selam vermek tavsiyesi bile; selamın sadece birbirini tanıyanlar ile değil toplumdaki herkes ile yaşanması gerekli olduğunu hatırlatmaktadır.  Biz selamdan koptuğumuz için başladık birbirimizden korkmaya, selam bizim emniyetimizdir. Toplum olarak selamı kazanmak emniyeti kazanmaktır. Yunus’un deyişi ile “Gelin tanış olalım/ İşi kolay kılalım/ Sevelim sevilelim/ Dünya kimseye kalmaz” demenin adıdır selam.
                Müslümanlar sadece birbirlerine değil cahiller kendilerine sataştığında dahi selam deyip geçen kimselerdir.(Furkan Suresi 63.ayet)
Selam olsun bu yazıyı okuyanlara,
Selam olsun tanıdık tanımadık tüm dostlara,
Selam olsun insanlığa,
Selam olsun,
Biz selamımızı verdik, kelam arkasından gelecektir vesselam.


OKUMAKTAN MURAD NE?

-İlim ilim bilmektir. / İlim kendin bilmektir. /
Sen kendini bilmezsin, / Ya nice okumaktır.
Yunus Emre

Okumanın önemi konusunda hemen herkes hemfikirdir. Okumak çok geniş anlamlı bir kelime olmasına rağmen bugün özellikle yazılı bir materyalden okumak veya okulda tahsil görmek anlamında kullanılmaktadır.(bkz:http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&kelime=OKUMAK)
Okumak kişinin entelektüel bilgi ve görgüsünün artmasındaki temel eylemden biridir. Toplumumuzda okumak veya tahsil görme konusu olunca okumanın gerekliliği ve ulviliği noktasında dillerden düşmeyen ayet ve hadis-i şeriflerimiz vardır. Okumak Allah’ın bir emridir denilir ve Kuran-ı Kerim’de ilk inen ayet “Oku (Alak Suresi-1)” ayetidir diye söylenir ağızlarda, oysa "oku" lafzı, ayetin sadece bir parçasıdır. Başka ayetlerde hatırlatılır bu minvalde “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? (Zümer Suresi-9)”  vb. gibi.
Kuran-ı Kerim bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.v)’e indiğinde Peygamberimiz okuma ve yazma bilmemektedir ve hayatı boyunca okuma ve yazma da öğrenmemiştir. Kuran-ı Kerim gibi mucizevi bir kitaba halel getirmemek ve onun mucizevi oluşunun bir ispatı mahiyetindeki bu tespit günümüz modern insanının aklını dumura uğratmaktadır. Peki “Oku” emri bir alan peygamberin gidip bir okuma yazma kursuna dahil olmaması veya okuma yazmaya dair kendisinde en ufak bir hareket görülmemesi nasıl izah edilebilir. Öyle ya İslam dini ilme, okumaya, öğrenmeye, yazmaya son derece önem vermiştir. Günümüz okumuş ama cahil, eğitimli ama terbiyesiz, bilgili ama görgüsüz insanı bunu anlayamayacak ve anlamlandıramayacaktır. 
Peki ama Peygamber Efendimiz bu ilk emirden sonra ne yaptı? (ilk inen ayetler: Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir. Alak Suresi (1-5))
Peygamber Efendimiz bu emri alınca koşarak evine geldi, Kendisini örtmelerini söyledi ve başından geçenleri hanımı Hz. Hatice’ye anlattı,  yeryüzü, gökyüzü ve içindekiler üzerinde derin derin tefekkür etmeye başlayan Efendimiz bu olaydan sonra şu duayı sıkça yapmaya başladı. “Yarabbi! Bana eşyanın hakikatini göster.” Eşyanın hakikatine olan yolculuk aslolan okuma eyleminin yönünü belirleyecektir.
Bunlar zihnimizin bir köşesinde dururken gelin bir de Adem peygamberin yaratılışına gidelim. “Hani, Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Onlar, "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz." demişler, Allah da, "Ben sizin bilmediğinizi bilirim" demişti.  Allah Adem'e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, "Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin" dedi. Melekler, "Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin" dediler. Allah şöyle dedi: "Ey Adem! Onlara bunların isimlerini söyle." Adem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, "Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?" dedi.  Hani meleklere, "Adem için saygı ile eğilin" demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.” (Bakara Suresi- ayet 30-34)  İnsanın yaratılışı ile ilgili ayetlerden de anlayacağımız üzere bizim öğrenme noktasındaki farkımız ayırt edicidir. Peygamber Efendimizin Eşyanın hakikatini arayarak bir okumaya girişmesi, dualarında faydasız ilimden Allah’a sığınması bu İnsanın yaratılışındaki temel hikmeti barındırmaktadır. Ebu Cehil Mekke’nin en ileri gelen okumuş kişilerinden biri olmasına rağmen Cehaletin babası unvanına layık görülmüş asıl ismi olan Amr b. Hişâm el-Muğira ise unutulmuştur. Okumak eğer Allah için olmuyor ve okuduklarımız bizi Allah’a ulaştırmıyorsa cehaletimiz gitmiyor demektir. 
Eşyanın hakikatine vakıf, Allah’ın yeryüzü ve gökyüzünde yarattıkları hakkında derin tefekkür ufuklarına sahip olup kendi hududumuzu bilerek Allaha saygı ile boyun eğenlerden olmamız bizi Okuyan ve bilen kılacak bu zamanın cahili olmaktan koruyacaktır. Eğer biz bildiklerimiz ile işlerimizi en güzel bir biçimde, Allah’tan sakınırak yaparsak O bize bilmediklerimizi öğretecektir(Bakara Suresi 282). Bizi okumanın gerçek manası ile buluşturan bir “hikmet” yolcusu kılacaktır. Modern çağın kıskacına düşmüş, bilgili fakat cahil, eğitimli fakat ukala, ilmi bilgi ve tecrübesini başkaları ve eşya üzerinde tahakküm kurma sürecine girmiş modern bireylerin okuma algılarını yeniden şekillendirmek bu işin ilk adımı olacaktır. Kafası kan, vahşet ve terör üreten merhametsiz insanına sorumlu olduğu ve bilginin, eşyanın kendisine emanet olduğu hatırlatılmalıdır.  Bu arada “Seni Yaratan Rabbinin adı ile oku!” diye başlayan  Alak Suresinin Son ayeti neydi sahi: “Hayır! Sakın sen ona uyma; secde et ve Rabbine yaklaş.”




KARDEŞLİK ÜZERİNE TERENNÜMLER

KARDEŞLİK ÜZERİNE TERENNÜMLER
Kardeşim dedim acılarıma da kardeş olur musun? (C. Zarifoğlu)








Şimdi herkes bu yazıyı okumadan önce kendisine kardeşlik nedir? Kardeşliğin zirvesi nedir diye sorsun ve cevaplasın .

Kardeşliğin aynı anne ve babadan meydana gelme bireylerden çok daha fazla bir şey olduğunu hepimiz biliyoruz artık. Bu kavram bu tanıma sığmayacak kadar büyük bir kavram. Belki de hepimizin Adem ile Havva’dan gelmemize işaret ettiğinden bizi tanımlayan en güzel kavram. Bu kavramın içi doldurulurken iki şeyi fark edeceksiniz verdiğiniz cevaplarda. Birincisi paylaşmak, ikincisi de fedakarlık.  Paylaşma ve fedakarlığın birlikte bulunduğu halin adıdır kardeşlik.
Peki sizce kardeşliğin zirvesi nedir? Hayatımızda kardeşliğin ne tür örneklerine şahit oluyorsunuz. Gelin tarihin tozlu sayfalarından zirve ibretlik kardeşlik örneklerini sunalım hayatımıza ve kardeşliği o tablolar etrafında yeniden tanımlayalım. Tarihteki en bilinen kardeşlik örnekleri kim ne derse desin Ensar ve Muhacir arasında olmuştur. Ensar yardım edenler yani Medineli Müslümanlar. Muhacir ise Mekke’den Medine’ye hicret eden, mal, mülk, evlat, toprak ve her şeylerini geride bırakan Mekkeli müslümanlar. Peygamber Efendimiz kardeş ilan etti bu iki topluluğu.
Hurmaların hasat mevsimidir. Medineli Ensar hasat etmiş ürünlerini ve iki öbeğe ayırmıştır. Biri az diğeri fazla iki öbek, Ensar az olan tarafın altına hurma dalı ve yaprağı ile doldurup az olandan daha büyük görüntüde olmasını sağlamıştır; Sonra tutup getirir Muhacir kardeşinin elinden ve sorar: İşte benim bu yılki hurma mahsülüm, kardeşiz madem, iki parça yaptım buyur hangisini istersin? diye. Muhacir tok gözlüdür hemen atlamaz, çok olan öbeğin üstüne, az görünen öbeği seçer kardeşçe. Kardeşlik bile bile kendini kandırmaktır.
Yermük savaşı sonrası Hz. Huzeyfe savaş meydanını dolaşmaktadır. Amcasının oğlu Haris’i aramaktadır ve güç bela bulur kanlar içerisinde, ömrünün son demlerini yaşayan Haris’i. Hararetten dudakları kavrulan Haris’e daha önceden hazırladığı su kırbasından su vermek üzere iken İkrime’nin sesi duyulur : Su!... Su!... diye Haris bu feryadı duyar duymaz gözü ile suyun O’na götürülmesini ister. Tam suyu İkrime’ye uzatırken ve bir inilti de İyaş’dan işitilir. Bu feryat üzerine İkrime vaz geçer suyu içmekten ve İyaş’a götürmesini işaret eder. İyaş’a ulaştığında son anlarını vermişti İyaş ve geri İkrime’ye döndü fakat ikrime de çoktan şehadet şerbetini içmişti. Bari amcamın oğluna yetiştireyim dedi fakat gördü ki Haris de şehit olmuştur. Bir kırba su üç Şehidin ortasında kalmıştı. Kardeşlik ölüm anında bile bir diğerini düşünmektir.
Hz Ömer umre için izin istemiştir Hz. Peygamberden; Peygamberimiz izin verir ve ekler “Kardeşçik duanda bana da yer verir misin?” – Kardeşlik eller Allah’a açıldığında unutmamaktır kardeşini.
Örnekler çok fazla aslında, zirve sayılan bir örnek var: Ensar’dan Saad b. Rebi ile Abdurrahman ibni Afv arasında geçiyor. Saad Ensar’dan, Abdurrahman Muhacir. Saad der ki ben Medine’de varlıklı kimselerden biriyim. Al malımın yarısı senin olsun ve ekler iki hanımım var istediğini boşayayım sana nikahlayayım diye teklif eder akıllara şaşkınlık verircesine. Bu zirve örnek olarak addedilirse de asıl zirveyi Abdurrahman ibni Afv’ın cevabı teşkil eder. “Kardeşim, malının ve ailenin hayrını gör, bana çarşının yerini göster.” Bu ceavap sonucu Abdurrahman ticarete atılır ve sayılı zenginler arasına girer. –Kardeşlik sana sunulan imkanları suisitimal etmemektir. Sana sunulan imkanlara karşı tok davranmaktadır.
Örnekleri çoğaltmak mümkün lakin konuyu daha fazla uzatmamak için son bir örnek ile iktifa edelim. Hz. Peygamber “Kardeşlerime selam olsun der. Ashab sorar “Bizler senin kardeşlerin değil miyiz?” Hz. Peygamber Cevap verir: “Sizler benim ashabımsınız, kardeşlerim ise; beni görmeden bana iman edecek kimselerdir.”  Demek ki kardeşlik; Hz. Peygambere görmeden inanıp ona bu zamanlardan aleykum selam Ey Allah’ın peygamberi diyerek cevap verebilmektir. Vesselam.